13 Aralık 2011 Salı

                         AB ARTIK EURO DEĞİL, ALMAN MARKI GÖLGESİNDE

                                   
Avrupa’daki ekonomik krize çözüm bulmak için toplanan Liderler Zirvesi’ne Almanya-Fransa ikilisi ve İngiltere arasındaki anlaşmazlık damgasını vurdu. Alınan önemlerde Almanya’nın ağırlığına dikkat çeken AB Uzmanı Dr. Can Baydarol ise artık Avrupa’nın Euro bölgesinden ziyade Alman Markı bölgesine dönüşeceğini ifade ediyor.
METİN ALGÜL
Ekonomik kriz Avrupa’da gittikçe derinleşiyor. Hükümetler değişiyor ancak kriz bir türlü sonuca ulaştırılamıyor. Tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşayan Avrupa Birliği’nin liderleri ise borç sorununa kesin çözüm bulmak üzere son olarak 9 Aralık’ta Brüksel’de düzenlenen Liderler Zirvesi’nde bir araya geldi. Ancak krize karşı top yekûn savaş açan 27 Avrupa Birliği ülkesi, önlemlere ilişkin kararları oybirliğiyle alamadı. Yeni anlaşmanın 17 Euro ülkesi ve 6 Avrupa ülkesi olmak üzere toplam 23 ülke arasında yapılacağı açıklandı. Böylece Liderler Zirvesi’ne Euro’yu kurtarmak için alınan kararlardan ziyade İngiltere’nin bu kararları veto ederek masadan kalkması imza attı.
Avrupa Birliği Uzmanı ve Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Can Baydarol, Euro bölgesine başarılar dileyen İngiltere’nin bu itirazını iktisadi olmaktan ziyade siyasi bir karar olarak yorumluyor. Bu durumun Almanya-Fransa Avrupası ile İngiltere Avrupası olmak üzere iki uçlu bir oluşumun kapısını açtığını vurguluyor. Artık AB’de yeni bir dönemin başladığına dikkat çeken Dr. Baydarol, alınan kararlarda bütçe disiplini ve borç kontrolünde ısrarcı olan Almanya’nın hakimiyetine vurgu yaparak Avrupa Birliği’nin artık bir Euro değil, Alman Markı bölgesine dönüşeceğini belirtiyor. Dr. Baydarol, Avrupa Birliği’ni bölen bu krizin çözümünü ise Türkiye’de görüyor.  Ekonomisi büyümediği için borçlarını ödeyemeyen Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu genç nüfusa ve yeni pazarlara Türkiye ile ulaşabileceğini ifade ediyor.
SİHİRLİ BİR KURTARMA FORMÜLÜ YOK
9 Aralık’taki Liderler Zirvesi’nde alınan kararlar Avrupa Birliğini kurtarmaya yetecek mi?

9 Aralık Zirvesi Avrupa Birliği’ni kurtarma zirvesi değildi. Bu zirve aslında Avrupa Birliği’ne giderek hızla yıkılan güven erozyonunu tekrar tazelemek amacıyla ve piyasaları kısmı bir güven vermek amacıyla bazı sert kararların alınabileceğini, uygulanabileceğini gösterme zirvesiydi. Zirve öncesinde gerek Merkel’in, gerek Sarkozy’nin açıklamaları biraz abartılıydı. Oradaki liderleri hizaya sokmak üzere verilen sert demeçlerdi. Ama gerçek olan şu ki, önümüzdeki 10 yıl Avrupa ekonomisini mevcut rakamlardan kurtarmak için bir sihirli formül yok. Örneğin, Papadimos gibi deneyimli biri Yunanistan’ı kurtarabilir mi? İsterse 10 tane Nobel ödülü olsun, Papadimos’un cebinde Yunanistan’a bağışlayacak 360 milyar Euro yoksa bunu yapamaz. Aynı şey Avrupa’nın bütünü için de geçerli… Dolayısıyla alınacak önlemler gelecek için bir ilk adım olabilir ama bugünden bakarak yarın için muazzam sihirli bir kurtarma formülü var demenin imkanı yok.
                               
Almanya Avrupa’nın liderliğine mi oynuyor?

Zirvede verilen 2 tane büyük siyasi mesaj vardı. Bunlardan bir tanesi Fransız kamuoyuna yönelikti. Çünkü Mart ayı içerisinde Fransa’da başkanlık seçimleri yapılacak. Sarkozy de Fransız halkına ‘Bakın bizim borçlarımızın pek çoğunu Avrupa Merkez Bankası’na para bastırtarak ödüyorum’ mesajı verebildi. Çünkü zirveden bir gün önce Avrupa Merkez Bankası Euro basacağını ve bununla zordaki bankaları kurtaracağını açıkladı. Bu sayede Sarkozy’e söyleyecek laf çıktı. Merkel ise Alman halkına ‘Ortaya çıkacak bu para bolluğu içerisinde maalesef biz Alman halkı olarak Avrupa’nın geri kalan kısmının borçlarına katlanmak zorunda kalacağız ama sistem bizim denetimimiz altına girdi’ dedi. 9 Aralık’ta alınan kararları sağduyulu bir şekilde okumak gerekirse, büyük olasılıkla bu 17 ülkeyle kalmayacaktır. Artık orası bir Euro alanı olmayacak ve bence eskiye dönüşle Mark alanı olarak çağrıştırılacak bir alan haline dönüşecek. Dolayısıyla orada da ciddi bir Alman hakimiyeti mesajı var.
İngiltere’nin bu kararların altına imza atmamasını nasıl yorumlamalıyız?

İngiltere’nin baştan beri tercihi AB sisteminin dışında kalmaktı. Bu yüzden İngiltere hep eleştirilmiştir. Ama son dönemde çok konuşulmaya başlayan başka bir konu vardı. Fransa ve Almanya sermaye piyasası ile oynayarak üye ülkelerin ekonomilerine zarar veren kişilerin mutlak suretle zapt edilmeleri ve yüksek vergiyle denetim altında tutulmaları gerektiğini vurguluyorlardı. Almanya ve Fransa’nın büyük spekülatörlerin hareketlerini kısıtlama talebi İngiltere’nin de denetim altına girmesini gereğini içeriyordu. İngiltere buna şiddetle karşı çıktı. Çünkü büyük spekülatörlerin yüzde 30’u Avrupalı, yüzde 70’i ise Londra’da... Dolayısıyla Londra’nın karşı çıkışının arka planında aslında finans mühendisleri, Soros ve onun gibi pek çok spekülatörler ve manipülatörler vardır.
FRANSIZ-ALMAN AVRUPA’SINA KARŞILIK İNGİLİZ AVRUPASI
Peki, İngiltere AB ile olan ilişkilerini dondurabilir mi? Bunu yaparsa ülke ekonomisi nasıl etkilenir?

Bu herhalde İngiltere ekonomisini olumsuz etkiler. Zaten İngiltere Euro alanı içinde olan bir ülke. Şimdi biraz daha kendilerini bağımsızlaştırmış vaziyette gösteriyorlar. Aslında İngiltere’nin kararı iktisadi olmaktan ziyade siyasi bir hareket. Peki, ‘Bu kararda AB’nin siyasi birliği nerede kaldı?’ diye sorabilirsiniz. Zaten uzun süredir ortada böyle bir birlik yoktu. İngiltere de biraz bunu tescillemiş oldu. Fakat şimdi İngiltere’de Cameron’un bu hareketine karşı muhalefet gelişmesini bekleyebiliriz. İngiltere’nin biraz daha Avrupalı olması gerektiği konusunda karşıt görüşler belirecektir. Tabii yine aynı Cameron, son zirvede yaptığı çıkış nedeniyle İngiltere’de çok büyük destek de alıyor. Dolayısıyla burada Fransız-Alman Avrupa’sına karşılık bir de alternatif İngiliz Avrupa’sı oluşacağı yönünde bir kuşkunun doğduğunu ve kağıtların karıştırılıp tekrar dağıtılacağını görmek gerekiyor.

Avrupa Birliği gerçekten çözülmeye başladı mı?

Avrupa çözülmez ama yeni bir Avrupa çıkar. En azından 9 Aralık öncesinde alıştığımız Avrupa’nın dışında herhalde 9 Aralık sonrasında yeni bir Avrupa’dan bahsediyor olacağız.

GELİR DAĞILIMINDA ADALETSİZLİK VAR

Gerçekten böyle bir çözülme olursa dünya ekonomisi nasıl şekillenebilir?

Dünya hiç kuşkusuz yeni bir gelir dağılımına gidecek. Bu kaçınılmaz bir şey. Düşünün işte Kemal Derviş Türkiye’ye geldiği sırada Dünya Bankası’nın yani dünyada kapitalizmi temsil eden kurumlardan birinin ikinci başkanıydı. Türkiye’ye geldiğinde kendisinin solcu olduğunu söyledi. Eski IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn bir başka skandala kurban gitmeseydi, şu anda büyük olasılıkla Sarkozy’e karşı Sosyalist Parti’nin lideri olarak sahneye çıkacaktı. Peki, kapitalizmin lider kuruluşunun başındaki bu adamlar neden solcu oluyor? Dünyada yeni bir gelir dağılımı ihtiyacının bizzat o tür kuruluşlar tarafından bize vaat edildiğini görmemiz gerekiyor. AB’li ya da AB’siz yeni bir dünya düzeninin, yeni bir gelir dağılımının olacağını ve bu sayede kapitalizmin çarklarının tekrar çalışmaya başlayabileceğini düşünmek gerekiyor. Çünkü şu anda dünyada yaşanan krizin arka planında gelir dağılımının adaletsizliğinden kaynaklanan bir kapitalizm çarklarının tıkanması sorunu var. Bunun aşılabilmesi için yeni aktörlerin piyasada talep yaratıp devreye girmeleri gerekiyor. Aslında dünyadaki Arap baharı gibi ayaklanmaların, demokrasi ve hukuk taleplerinin perde arkasında bu gerçeklik yatıyor.

DÜNYA’NIN SİYASET EKSENİ DOĞU’YA KAYIYOR

Son yıllarda AB siyasi ve ekonomik bir birlikten çok dini bir birlik gibi davranmaya başladı. AB’nin sonuna getirebilecek hususlardan biri de bu olabilir mi?

İrrealist olarak yorumlayabiliriz. Eğer Avrupa kendisini Avrupa yapan değerlerden uzaklaştırıp kendini belli bir dini bağnazlık içerisinde yeni kavramlarla tanımlamaya kalkarsa, herhalde 21’inci yüzyılda bir cazibe merkezi olma özelliğini hızla yitirecektir. Bu da son derece akıldışı bir tutum olur. 21’inci yüzyılın şu günlerinde bir eksen kayması tartışması yapıyoruz. Bu tartışma Türkiye’nin eksenin kaymasından ziyade dünyanın ve siyaset ekseninin doğuya doğru kaymasıyla ilişkilidir. Türkiye’yi yani dünyanın merkezine oturmuş bir ülkeyi, bu şekilde dışlayıp kendisini dünyanın bir kutbuna doğru sürükleyecek bir Avrupa’yı açıklayabilecek tek kelime budur.

Peki, ekonomik krizin yaşandığı bir birliğe Türkiye’nin bu noktadan sonra katılması mantıklı mı?

Şimdi Türkiye için Avrupa Birliği sadece ekonomi değildir. Türkiye için Avrupa Birliği’ni belli değerleri koruyabilme amacıyla düşünmek lazım. Türkiye’nin demokrasisini, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü koruması için hala Avrupa’ya ihtiyacı olduğu düşüncesindeyim. Türkiye’nin Avrupa ile tam üyelik isteğinin arkasındaki neden Avrupa’nın kara alma mekanizmasına oturma amacıdır. Biz orada karar alma mekanizmasına oturmadığımız zaman, yarın krizi atlatan Avrupa’dan atılarak her türlü kazığa tekrar hazır hale gelebiliriz. Uluslararası ilişkiler öncelikler konjonktüre göre değişir. Dün belki öncelik ekonomiydi ama bugün öncelik yine siyasidir yine değerler noktasıdır.

Türkiye’nin AB ile geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Avrupa’yı bilmem ama Türkiye’yi çok kötü günler beklemiyor diyebilirim. Çünkü ben merkezi bir ülke olacağım. Çevremde olup biteni de mantıklı, sağduyulu şekilde yorumlayabilirsem bundan ben yararlanacağım demektir. Avrupa bundan feyz alıp yararlanma arzusundaysa demek ki Türkiye-Avrupa ilişkilerinde daha iyi bir gelecek olacaktır. Eskisi gibi bizi itmeye-kakmaya devam etmeye çalışırlarsa bundan zarar görecek olan Avrupalılar olacaktır.

AB KRİZİNİN ÇARESİ TÜRKİYE OLABİLİR
Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri, müzakere süreci bu krizden nasıl etkilenebilir?
Avrupa aklını başına alırsa olumlu etkilenir. Aslında bu kriz gösteriyor ki Avrupa’daki temel sorun büyüme ile ilgili... Sonuç olarak siz ekonomiyi büyütemediğiniz zaman hiçbir borcu çeviremiyorsunuz ve ödeyemez hale düşüyorsunuz. Büyüyebilmek için öncelikle genç ve dinamik bir nüfusa ve yeni pazarlara ihtiyacınız var. Genç ve dinamik nüfus, dünyanın yeni pazarları Türkiye’nin bulunduğu yerde... Siz Türkiye’yi dışlayıp kendinizi daha fazla izole hale getirirseniz kriziniz daha da büyür. Ama aklınızı başınıza alıp, ‘Türkiye gibi bir ülke var, biz oranın kıymetini pek anlayamamışız’ derseniz o zaman krizden çıkma şansınız artar. Dolayısıyla ben hala pozitif düşünmeyi tercih ediyorum.


RUM YÖNETİMİNDE AB GERİ ADIM ATMAZ

Rumların AB dönem başkanlığı Türkiye –AB ilişkilerini nasıl etkileyecek? AB bu konuda geri adım atar mı?
Avrupa Birliği bu konuda geri adım atamaz. Sonuçta Kıbrıs Rum yönetimini onlar bir devlet olarak tanımış vaziyetteler. Avrupa hukuku çerçevesinde de 6 ayda bir dönem başkanlıkları el değiştirir bu rutin bir olaydır. Bu anlamda dönem başkanlıklarını da çok abartmamak gerekir. Dönem başkanlıkları sembolik bir şeydir. Türkiye de bu 6 ay süresince zaten şu anda çok fazla yürümeyen müzakere sürecinde siyasi görüşme yapmaz. Mevcut ilişkileri teknik seviyede Avrupa Komisyonu ile devam ettirir. Biraz atışma olur ama bu işin özünü çok fazla değiştirmez.

                 

ALMANLAR, AB VE EURO’DAN SOĞUYOR
Alman "Bild am Sonntag" gazetesinin yaptığı kamuoyu araştırmasına göre, halkın yüzde 46'sı AB olmadan Almanya'nın durumunun daha iyi olacağına inanıyor. AB ile durumlarının daha iyi olduğuna inananların oranı yüzde 45'te kaldı. Halkın yüzde 9'u ise bu konuda görüşü olmadığını söyledi."Euro’nun geleceğini nasıl görüyorsunuz?" sorusuna karşılık halkın yüzde 51'i bu para biriminin geleceğini olumsuz, yüzde 44'ü de olumlu gördüğünü söyledi. Alman halkının yüzde 75'i de kendisini Avrupalı’dan çok bir Alman gibi gördüğünü belirtirken, halkın yüzde 23'ü kendini daha çok bir Avrupalı olarak gördüğünü ifade etti. Bu sonuçlara rağmen halkın yüzde 60'ı AB'nin dağılacağına inanmazken, yüzde 33'ü AB'nin dağılacağı görüşünü savundu. Ayrıca halkın yüzde 68'i genel olarak Avrupa'nın geleceğini olumlu görürken, yüzde 31'i olumsuz gördüğünü söyledi.

AB ÜLKELERİNİN BORÇ DURUMU
FRANSA
Gayri Safi Milli Hasıla: 1.8 trilyon Euro
Dış borç: 4.2 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç 66,508 Euro
Dış borcun GSMH oranı: % 235
Devlet borcunun GSMH oranı: % 87
Risk Durumu: ORTA
Avrupa'nın ikinci büyük ekonomisi Fransa, Euro Bölgesi'nde yüklü borcuyla en çok endişe yaratan ekonomilerden biri. Bankaları İtalya, İspanya ve Yunanistan'a yüksek miktarlarda kredi vermiş durumda. Bu piyasalarda türbülans yaratmanın yanı sıra Fransa'nın büyümesini olumsuz etkileyerek, tüketimin düşmesine neden oluyor.

İSPANYA
Gayri Safi Milli Hasıla: 0.7 trilyon Euro
Dış borç: 1.9 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç: 41,366 Euro
Dış borcun GSMH oranı: % 284
Devlet borcunun GSMH oranı: % 67
Risk Durumu: ORTA
Avrupa'nın en borçlu ülkelerinden biri olan İspanya'nın en borçlu olduğu ülkeler Almanya ve Fransa. Ekonomik reformlara rağmen İspanya'nın resesyona düşmesinden endişe ediliyor.



PORTEKİZ
Gayri Safi Milli Hasıla : 0.2 trilyon Euro
Dış borç: 0.4 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç: 38,081 Euro
Dış borcun GSMH oranı: % 251
Devlet borcunun GSMH oranı: % 106
Risk Durumu: YÜKSEK
Derin bir resesyonda olan Portekiz'in, acil bir mali kurtarma paketine ihtiyacı var. Borç batağından kurtulmak için özelleştirmenin yanı sıra tasarruf tedbirleri alındı. Portekiz’in en fazla borçlu oluğu ülke ise İspanya.

İTALYA
Gayri Safi Milli Hasıla: 1.2 trilyon Euro
Dış borç: 2 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç: 32,875 Euro
Dış borcun GSMH oranı: 1% 63
Devlet borcunun GSMH oranı: % 121
Risk Durumu: YÜKSEK
Büyük oranda borcu olan İtalya ekonomisi Yunanistan ve Portekiz'le karşılaştırıldığında oldukça sağlıklı. Ülkedeki siyasi krizin borç yükünü arttırmasından endişe ediliyor. En çok borcunun bulunduğu Fransa ekonomisi için de bir tehdit yaratıyor.

İRLANDA
Gayri Safi Milli Hasıla: 0.2 trilyon Euro
Dış borç: 1.7 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç: 390,969 Euro
Dış borcun GSMH oranı: % 1,093
Devlet borcunun GSMH oranı: % 109
Risk Durumu: YÜKSEK
Euro Bölgesi'nde iflasla karşı karşıya olan üç ülkeden biri. Sıkı tasarruf tedbirleri sonrası ekonomisi toparlanma yolunda. En borçlu olduğu ülke İngiltere.

YUNANİSTAN
Gayri Safi Milli Hasıla: 0.2 trilyon Euro
Dış borç: 0.4 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç: 38,073 Euro
Dış borcun GSMH oranı: % 252
Devlet borcunun GSMH oranı: % 166
Risk Durumu: YÜKSEK
AB'nin mali yardımla kurtarmaya çalıştığı Yunanistan'ın borçlu olduğu ülkeler Euro Bölgesi'ne üye olanlar. Küçük bir ekonomi olmasına rağmen Yunanistan'ın domino taşı etkisi yaparak, İtalya gibi ülkeleri ekonomik felakete sürüklemesinden endişe ediliyor.






ALMANYA
Gayri Safi Milli Hasıla : 2.4 trilyon Euro
Dış borç: 4.2 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç: 50,659 Euro
Dış borcun GSMH oranı: % 176
Devlet borcunun GSMH oranı: % 83
Risk Durumu: DÜŞÜK
Avrupa'nın en büyük ekonomisi. İrlanda, Yunanistan, Portekiz ve özellikle İspanya'nın borcu nedeniyle risk altında. Euro Bölgesi'ndeki kriz nedeniyle ekonomik büyümesi yavaşlayabilir. Almanya ekonomisi için olası bir kriz sadece Euro Bölgesi'ni değil, küresel ekonomiyi de risk altına sokar.

İNGİLTERE
Gayri Safi Milli Hasıla: 1.7 trilyon Euro
Dış borç: 7.3 trilyon Euro
Kişi başına düşen borç: 117,580 Euro
Dış borcun GSMH oranı: % 436
Devlet borcunun GSMH oranı: % 81
Risk Durumu: DÜŞÜK
Dış borç yüksekliğinin nedeni bankacılık sektörünün kalbi olmasından kaynaklanıyor. Almanya ve İspanya'ya önemli oranda borcu var. İrlanda, İtalya ve Portekiz'in İngiltere’ye borçları risk oluşturuyor.

http://www.milatgazetesi.com/2011/12/13/ab-artik-euro-degil-alman-marki-golgesinde/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder