Alınan kararlara rağmen, ekonomik kriz özellikle Avrupa ülkelerinde hız kesmiyor. Türkiye’de ise krizden en az zararla çıkmak için alınan kararlar borçlanma maliyetlerini yükseltiyor. 2012’de küresel ekonominin çok zor günler geçireceğini öngören Yrd. Doç. Dr. Kadir Tuna, önümüzdeki yılın risk alınacak değil, tasarruf yapılacak bir yıl olduğunun altını çiziyor.
Global ekonomik krizin Avrupa’daki deprem etkisi sürüyor. Yunanistan ve İtalya’da teknokrat hükümetler göreve gelirken, borç krizinin nasıl çözüleceğiyle ilgili beklenen somut adımlar hala atılamıyor. İstanbul Üniversitesi Bankacılık Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Kadir Tuna, Avrupa’da yaşanan krizi 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük ekonomik kriz olarak değerlendiriyor. Krizin kısa bir sürede çözülemeyeceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Tuna, 2012 yılında Avrupa halkını zorlu bir dönemin beklediğini söylüyor. Avrupa yaşanan ekonomik krizden dolayı Türkiye’de de daha ihtiyatlı davranılması gerektiğini söyleyen Tuna, bu dönemde vatandaşların ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalacaklarını belirtiyor.
Avrupa Birliği krizinin bir gelişim süreci olduğunu söyleyenler de var; 20 yıl sürecek uzun soluklu bir kriz olduğunu da... Siz hangisine katılıyorsunuz?
Bugüne kadar kriz sonrası toparlanmanın Avrupa Birliği açısından daha hızlı olacağı öngörülüyordu. Fakat en son Almanya Başbakanı Merkel'in açıklamasında da bu toparlamanın en azından bir 10 yıl sürmesi bekleniyor. Ben bu görüşe katılıyorum. Çünkü gerçek anlamda toparlanma 10 yıl sürebilir. Özellikle 2012 yılı açısından bakıldığında bankacılık sistemindeki riskler ve ülkelerin borçlanmasıyla ilgili risklerden kaynaklı büyüme endişeleri var. Dolayısıyla bir durgunluk dönemine girilecek ve bu dönem bir süre daha devam edecek. Bu olası senaryoda özellikle Avrupa’da tüketicilerin kriz endişesi ile harcamadan kaçması ve nakitte kalması bekleniyor. Bu durum krizi daha da belirgin hale getiriyor.
2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük kriz
Avrupa'da hem kamu borçları, hem de bankacılık sistemindeki riskler artıyor... Yunanistan ve İtalya’dan sonra İspanya’da hükümetler yerlerini teknokratlara bırakıyor. Tüm bu değişimler yüksek refah seviyesine alışmış Avrupalı hane halklarının hayatına nasıl yansıyacak?
Avrupa’da yaşayan bir vatandaşı düşünün. Bir Alman vatandaşı, bir Fransız vatandaşı ya da bir Yunan vatandaşı, hepsinin aslında endişesi ortak. 1945'den, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana bu kadar ağır bir kriz yaşanmamıştı. Avrupa'nın tamamında, özellikle Güney Avrupalılar bu kriz daha da derinleşeceği ve uzayacağı anlayışıyla harcama yapmaktan kaçınıyorlar. Barınma, gıda, giyim gibi çok temel harcamaların dışında lüks harcamalar yapılmıyor. Örneğin araba satışları, konut satışları ciddi anlamda durdu. Dolayısıyla bu süreç içerisinde işsizlik önemli bir faktör. Çalışanlar işsiz kalmaktan artık daha çok korkuyor. İşsiz olanların da iş bulma konusunda çok ciddi endişeleri var.
Avrupa’da işbaşı yapan teknokratlar hane halkının refah seviyesini azaltma pahasına bir takım kararlar alabilecek mi? Avrupa’da teknokratların başarılı olabileceğini düşünüyor musunuz?
Başarılı olup olmayacakları konusunda yorum yapmak için henüz biraz erken ama ancak işlerinin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Özellikle bir kemer sıkma politikası uygulanacak elbette. Kamu borçları çok yüksek olduğu için kemer sıkma politikası sonucunda gelecek vergiler, özellikle zenginlerden alınacak vergiler gibi görünse de tüm halkı etkileyecek. Yüksek vergilerin maliyetine vatandaşlar katlanmak zorunda kalacak, gelirlerinde kayıplar oluşacak. Dolayısıyla ben Avrupa’daki hane halkları için çok zorlu bir dönemin onları beklediğini düşünüyorum.
İhtiyaçlar ertelenmek zorunda
Avrupa krizinin uzun vadede çözülememesi Türkiye ekonomisine nasıl yansır? Hane halkı bundan nasıl etkilenir?
Biz Avrupa’ya ihracat yapan, Avrupa ile ticari ilişkileri olan bir ülkeyiz. Dolayısıyla küresel ekonomide yaşanan bu kriz mutlaka her ülkeyi bir şekilde etkileyecektir. Türkiye de belirli şekilde bundan etkilenecektir. Bu etkilenme sürecinde vatandaşların borçlanmalarına çok dikkat etmeleri lazım. Bankalardan sürekli krediler alınıyor. Özellikle 2012’de küresel ekonominin çok zor günler geçireceği göz önüne alındığında, geri ödemelerde aksamalar olabilir. Dolayısıyla lüks tüketimden bu dönemde kaçınılması lazım. Biraz daha tasarruf yapılması gereken bir dönem. Vatandaşlar asgari tutarda belirli harcamaların dışındaki gelirlerini bence değerlendirsinler. Çünkü bu dönem büyük harcamaların yapılabileceği, büyük risklerin alınabileceği bir dönem değil. 2012 yılının bütününde bu krizin hissedileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bence biraz daha birikim, biraz daha tasarruf yapma dönemi gibi gözüküyor. Ayrıca son dönemde (Türkiye’de) alınan önlemler özellikle kredi faizlerinin artmasına neden oldu. Bu borçlanma maliyetlerini arttırıcı bir unsur. Bu dönemde vatandaşlar ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalacaklar. Dolayısıyla tüm bunların vatandaşlara en büyük etkisi yeni finansman taleplerini ertelemek zorunda kalacak olmalarıdır.
Bankacılık sektörü ihtiyatlı olmalı
Bugün Türk bankacılık sisteminin oldukça güçlü olduğunu konuşuyoruz. Peki, kriz derinleştikçe Türk bankacılık sistemi yaşananlardan etkilenebilir mi?
Türk bankacılık sisteminin her anlamda ihtiyatlı olması lazım. Çünkü Türkiye, tüm dünya artık bu global piyasa içerisinde birbiriyle entegre olduğu için bu tabi ki tüm dünyayı aynı zamanda da Türkiye’yi etkileyecek bir durum. Dolayısıyla Türk bankacılık sisteminin de bu son dönemde karlılığında bir gerileme var. Ama Türk bankacılık sisteminin hala dünyadaki emsallerine göre güçlü. Ancak burada sağlıklı direnç gösterebilmesi için bankacılık sektörünün çok ihtiyatlı olması gerekiyor.
Avrupalı bankaların küçülme stratejileri Türkiye’deki operasyonlarında da işten çıkarmalara neden olabilir mi? İstihdam açısından Türk bankacılık sektörüne yönelik endişeler var mı?
Şöyle ki, Türkiye’deki bankacılık sektörünün yatırım ölçeği zaten çok büyük değil. Dolayısıyla bankacılık sektörü farklı bir kulvarda yönetiliyor. Yunan bankaları çok zor zamanlar geçirirken Türkiye’deki bankalara bir şey olmadı. Aynı şekilde Hollanda, Belçika hatta Avrupa’daki bankalar çok ciddi sıkıntıdayken bizde bir şey olmadı. Dolayısıyla çok önemli bir gelişme olmazsa, Türkiye’de bankalarda işten çıkarmaların olacağını düşünmüyorum.
Rating kuruluşları güven yitirdi
İrlanda, Macaristan, Romanya gibi ülkeler kriz ortamına rağmen Türkiye’den daha yüksek kredi notuna sahip. Son olarak Fitch, Türkiye'nin kredi notu görünümünü pozitiften durağana düşürdü. Bunu nasıl yorumlamak gerekir?
Açıkçası son gelişmelerden sonra artık sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın kredi derecelendirme şirketlerine olan güvenlerini yitirdiklerini düşünüyorum. Hatta Amerika, derecelendirme şirketi için soruşturma dahi açtı. Artık derecelendirme şirketlerinin değerlendirme kriterlerine çok fazla güvenilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen, yüksek faizden gelir elde eden yatırımcılar var. Biraz da onların etkisi ile bu tür olumsuzluklar yaratılıyor. Ben şu anki kredi görünümünün Türkiye’nin hak ettiği not düzeyinde olduğunu düşünmüyorum.
Bankaların fiyatlarını, hizmetlerini karşılaştırın
Rekabet Kurumu geçtiğimiz günlerde 12 bankaya rekabeti ihlal ettikleri gerekçesiyle soruşturma açtı. Bu soruşturmanın nasıl sonuçlanmasını bekliyorsunuz?
Açıkçası ben bunun söz konusu olabileceğini düşünmüyorum. Çünkü bankalar kendi aralarında çok ciddi bir rekabet içerisinde. Hele de 12 tane banka içerisinde hem kamu hem de özel bankalar varken... Ben bu durumun birbirlerini takip etme stratejilerinin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
Bu süreç vatandaşa nasıl yansır?
Vatandaş açısından ben bunun olumlu olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de çalışabilecekleri çok sayıda banka var. Vatandaş bugün hangi bankadan hizmet alırsa alsın, fiyatlandırma ve hizmetler konusunda farklı bankalarla karşılaştırsın. Artık bankaların web sitelerinde fiyatlandırma zorunluluğu var. Kendisine en ucuz maliyetle, en iyi hizmeti sağlayacak banka ile çalışsın. Artık seçimi bankalar değil, vatandaş yapsın.
Bankaların gözü 10 milyon emeklide
Son dönemde birçok özel banka emeklilere yönelik hizmetler, fırsatlar sunmaya başladı. Bunların emekliler için ne gibi bir getirisi olabilir?
Biliyorsunuz, bankacılıkta karlılık artık giderek zorlaşıyor. Özellikle özel bankalar, daha önce faaliyet göstermedikleri alanlarda da müşterilerle çalışmak istiyorlar. Emekli dediğinizde, belirli bir sabit geliri olan, çok ciddi bir harcama büyüklüğü olmasa da belirli ihtiyaçları olan insanlardan bahsediyoruz. Özel bankalarda bu tür alanlara giriyorlar artık. Ben bunu çok normal karşılıyorum. Bu emekliler açısından ya da farklı müşteri portföyü açısından bir avantaja dönüşecektir. Artık emekliler de kendilerine en iyi hizmeti, en iyi kredi imkanını sağlayacak bankayı seçecekler.
METİN ALGÜL / İSTANBUL

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder