30 Kasım 2011 Çarşamba

SURİYE İLE İLİŞKİLER ÇIKMAZA GİRDİ!!!!

                                                                                          
Son yıllarda kardeş ülke olduğumuz Suriye ile şimdilerde savaşı düşünüyoruz. Evet daha Arap baharının başladığı ilk günlerde Başbakan’ın özellikle ziyaret ettiği ve beraber miting yaptığı Beşer Esad ile şimdi savaş halindeyiz. Suriye de artık Türk bayrağına bile tahammül edilememesinin nedeni ne? Peki ne oldu da bu hale geldik derseniz..
                                
Aslında Suriye ile ilişkiler 2002 yılına kadar hep bir çıkmazdaydı. Dönemin üst düzey komutanı Türkiye-Suriye sınır kapısında Suriye’ye tehditler bile savunuyordu. Her an savaş halinde olduğumuz bir ülke olan Suriye ile Ak parti dönemi ile beraber ilişkiler tam rayına oturdu derken Suriye’deki halk ayaklanmasından sonra 2002’ye döndük. Ticari ve siyasi olarak 2002 seviyesine gerilemesek de bugün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasından sonra o günlere dönüş sinyali geldi…
Serbest Ticaret Anlaşmasının yürürlüğe girmesi ve 2009 yılı Eylül ayından bu yana vizelerin karşılıklı kaldırılmış olmasının yanı sıra, imzalanan çok sayıda ikili anlaşmayla ekonomik ilişkilerin hukuki zemini de hazırlandı. 2002 yılında 773, 019 dolar olan ticaret hacmimiz 2010 yılı sonunda 2.5 milyar dolara ulaştı. 2002 yılında Suriye’den Türkiye’ye gelen ziyaretçi sayısı 126 bin civarındayken 2010 yılı sonunda bu rakam 900 bine ulaştı. Türkiye ile Suriye arasında 2009 yılında tesis edilen Türkiye-Suriye Yüksek düzeyli Stratejik işbirliği anlaşması ile 5 milyar doları çıkması hedefleniyordu.
Ancak Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığın da Adalet bakanı Sadullah Ergin, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Enerji ve Tabi kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Murat Özçelik Dışişleri başkanlığında bir araya gelerek bazı kararlar aldılar..
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bugün açıkladığı Suriye’ye yapılacak yaptırımlar ise 9 maddeden oluşuyor.
1)      Türkiye-Suriye arasındaki  Yüksek düzeyli Stratejik işbirliği anlaşması askıya alınması.
2)      Suriye'de şiddete karışmış yetkililere ve rejim destekçilerine seyahat yasağı konulması ve bu kişilerin ülkemizdeki mal varlıklarının dondurulması.
3)      Suriye ordusuna her türlü silah ve askeri malzemenin satış ve tedarikinin durdurulması
4)       Türkiye toprakları, hava sahası ve karasuları kullanılmak suretiyle üçüncü ülkelerden Suriye'ye silah ve askeri malzeme transfer yapılmasının uluslar arası hukuka uygun olarak engellenmesi
5)       Suriye Merkez bankası ile ilişkilerin durdurulması
6)      Suriye hükümetinin Türkiye’deki finansal mal varlıklarının dondurulması
7)       Suriye hükümeti ile kredi ilişkilerinin durdurulması
8)      Mevcut işlemler hariç Suriye Ticaret Bankası ile işlemlerin durdurulması
9)       Suriye’deki altyapı projelerinin finansmanı için imzalanan Eximbank kredi anlaşmasının askıya alınması var.
Bu yaptırımlardan sonra Suriye ile ekonomik ilişkiler giderecek azalacak… Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın dün yaptığı açıklamada 7.7 milyar dolarlık pazara açılan Suriye kapısına yönelik alternatif olarak önerilen Irak ise oldukça riskli. Çünkü Amerika’nın Irak dan çekilecek olması, Kuzey Irak da yaşanan sıkıntılar ve bunun yanında ülkedeki mezhep çatışması Irak’ın bizim için doğru bir seçenek olmadığını gösteriyor
Peki neden Türkiye Arap birliğinin aldığı kararları uyguluyordu. Arap birliğin de alınan kararların hemen hemen hepsini uygulayan ülke olan Türkiye neden Arap ülkelerinden önce bu yaptırımları uygulama kararı aldı.
                               
Çünkü Amerika ve Avrupa Türkiye’nin Suriye konusunda ön planda olmasını istiyorlar. H. Clinton geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada da bunu net bir ifade ile dile getirdi. Türkiye’nin Arap birliğinde bu kadar etkin olması da burada geliyor. Çünkü Türkiye’nin o görüşmelerde bulunmasını ve yaptırım kararlarının alınmasını istiyorlardı.
Suriye’ye yapılacak ilk yaptırım Birleşik Arap Emirlikleri’nin Suriye’ye yapılacak ticari uçuşları önümüzdeki hafta askıya almasıyla başlayacak…. Ancak biz bu kararlardan önce yaptırımlara başladık… evet daha kısa bir süre önce dost ve kardeş olduğumuz ülke Suriye’ye şimdi savaş halindeyiz…
İlişkiler her geçen gün daha çok geriliyor…. Sultanahmet’teki saldırganın Suriyeli olabilme ihtimali nasıl tesadüf değilse, Suriyeli muhaliflerin Hatay da düzenli olarak toplantı yapması da tesadüf değil…
PKK’nın Suriye de nasıl tekrardan kamplaşmaya başlamasına şaşırmamak gerekirse Türkiye’nin sınır bölgesinde tampon bölge kurmasına da şaşırmamak gerekiyor…
Anlaşılan bugün itibarı ile Türkiye için Esad dönemi tamamen bitti.. Artık Esad sonrası Türkiye- Suriye ilişkilerini konuşmak lazım..  Amerika’nın Esad sonrası Suriye’yi Türkiye’den şekillendirmeye çalışması gibi…


 METİN ALGÜL

29 Kasım 2011 Salı

2012'DE RİSK ALMAYIN TASARRUF YAPIN

Alınan kararlara rağmen, ekonomik kriz özellikle Avrupa ülkelerinde hız kesmiyor. Türkiye’de ise krizden en az zararla çıkmak için alınan kararlar borçlanma maliyetlerini yükseltiyor. 2012’de küresel ekonominin çok zor günler geçireceğini öngören Yrd. Doç. Dr. Kadir Tuna, önümüzdeki yılın risk alınacak değil, tasarruf yapılacak bir yıl olduğunun altını çiziyor.
Global ekonomik krizin Avrupa’daki deprem etkisi sürüyor. Yunanistan ve İtalya’da teknokrat hükümetler göreve gelirken, borç krizinin nasıl çözüleceğiyle ilgili beklenen somut adımlar hala atılamıyor. İstanbul Üniversitesi Bankacılık Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Kadir Tuna, Avrupa’da yaşanan krizi 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük ekonomik kriz olarak değerlendiriyor. Krizin kısa bir sürede çözülemeyeceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Tuna, 2012 yılında Avrupa halkını zorlu bir dönemin beklediğini söylüyor. Avrupa yaşanan ekonomik krizden dolayı Türkiye’de de daha ihtiyatlı davranılması gerektiğini söyleyen Tuna, bu dönemde vatandaşların ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalacaklarını belirtiyor.
Avrupa Birliği krizinin bir gelişim süreci olduğunu söyleyenler de var; 20 yıl sürecek uzun soluklu bir kriz olduğunu da... Siz hangisine katılıyorsunuz?
Bugüne kadar kriz sonrası toparlanmanın Avrupa Birliği açısından daha hızlı olacağı öngörülüyordu. Fakat en son Almanya Başbakanı Merkel'in açıklamasında da bu toparlamanın en azından bir 10 yıl sürmesi bekleniyor. Ben bu görüşe katılıyorum. Çünkü gerçek anlamda toparlanma 10 yıl sürebilir. Özellikle 2012 yılı açısından bakıldığında bankacılık sistemindeki riskler ve ülkelerin borçlanmasıyla ilgili risklerden kaynaklı büyüme endişeleri var. Dolayısıyla bir durgunluk dönemine girilecek ve bu dönem bir süre daha devam edecek. Bu olası senaryoda özellikle Avrupa’da tüketicilerin kriz endişesi ile harcamadan kaçması ve nakitte kalması bekleniyor. Bu durum krizi daha da belirgin hale getiriyor.




2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük kriz
Avrupa'da hem kamu borçları, hem de bankacılık sistemindeki riskler artıyor... Yunanistan ve İtalya’dan sonra İspanya’da hükümetler yerlerini teknokratlara bırakıyor. Tüm bu değişimler yüksek refah seviyesine alışmış Avrupalı hane halklarının hayatına nasıl yansıyacak? 
Avrupa’da yaşayan bir vatandaşı düşünün. Bir Alman vatandaşı, bir Fransız vatandaşı ya da bir Yunan vatandaşı, hepsinin aslında endişesi ortak. 1945'den, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana bu kadar ağır bir kriz yaşanmamıştı. Avrupa'nın tamamında, özellikle Güney Avrupalılar bu kriz daha da derinleşeceği ve uzayacağı anlayışıyla harcama yapmaktan kaçınıyorlar. Barınma, gıda, giyim gibi çok temel harcamaların dışında lüks harcamalar yapılmıyor. Örneğin araba satışları, konut satışları ciddi anlamda durdu. Dolayısıyla bu süreç içerisinde işsizlik önemli bir faktör. Çalışanlar işsiz kalmaktan artık daha çok korkuyor. İşsiz olanların da iş bulma konusunda çok ciddi endişeleri var.
Avrupa’da işbaşı yapan teknokratlar hane halkının refah seviyesini azaltma pahasına bir takım kararlar alabilecek mi? Avrupa’da teknokratların başarılı olabileceğini düşünüyor musunuz?
Başarılı olup olmayacakları konusunda yorum yapmak için henüz biraz erken ama ancak işlerinin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Özellikle bir kemer sıkma politikası uygulanacak elbette. Kamu borçları çok yüksek olduğu için kemer sıkma politikası sonucunda gelecek vergiler, özellikle zenginlerden alınacak vergiler gibi görünse de tüm halkı etkileyecek. Yüksek vergilerin maliyetine vatandaşlar katlanmak zorunda kalacak, gelirlerinde kayıplar oluşacak. Dolayısıyla ben Avrupa’daki hane halkları için çok zorlu bir dönemin onları beklediğini düşünüyorum.
İhtiyaçlar ertelenmek zorunda
Avrupa krizinin uzun vadede çözülememesi Türkiye ekonomisine nasıl yansır? Hane halkı bundan nasıl etkilenir?
Biz Avrupa’ya ihracat yapan, Avrupa ile ticari ilişkileri olan bir ülkeyiz. Dolayısıyla küresel ekonomide yaşanan bu kriz mutlaka her ülkeyi bir şekilde etkileyecektir. Türkiye de belirli şekilde bundan etkilenecektir. Bu etkilenme sürecinde vatandaşların borçlanmalarına çok dikkat etmeleri lazım. Bankalardan sürekli krediler alınıyor. Özellikle 2012’de küresel ekonominin çok zor günler geçireceği göz önüne alındığında, geri ödemelerde aksamalar olabilir. Dolayısıyla lüks tüketimden bu dönemde kaçınılması lazım. Biraz daha tasarruf yapılması gereken bir dönem. Vatandaşlar asgari tutarda belirli harcamaların dışındaki gelirlerini bence değerlendirsinler. Çünkü bu dönem büyük harcamaların yapılabileceği, büyük risklerin alınabileceği bir dönem değil. 2012 yılının bütününde bu krizin hissedileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bence biraz daha birikim, biraz daha tasarruf yapma dönemi gibi gözüküyor. Ayrıca son dönemde (Türkiye’de) alınan önlemler özellikle kredi faizlerinin artmasına neden oldu. Bu borçlanma maliyetlerini arttırıcı bir unsur. Bu dönemde vatandaşlar ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalacaklar. Dolayısıyla tüm bunların vatandaşlara en büyük etkisi yeni finansman taleplerini ertelemek zorunda kalacak olmalarıdır.
Bankacılık sektörü ihtiyatlı olmalı
Bugün Türk bankacılık sisteminin oldukça güçlü olduğunu konuşuyoruz. Peki, kriz derinleştikçe Türk bankacılık sistemi yaşananlardan etkilenebilir mi?
Türk bankacılık sisteminin her anlamda ihtiyatlı olması lazım. Çünkü Türkiye, tüm dünya artık bu global piyasa içerisinde birbiriyle entegre olduğu için bu tabi ki tüm dünyayı aynı zamanda da Türkiye’yi etkileyecek bir durum. Dolayısıyla Türk bankacılık sisteminin de bu son dönemde karlılığında bir gerileme var. Ama Türk bankacılık sisteminin hala dünyadaki emsallerine göre güçlü. Ancak burada sağlıklı direnç gösterebilmesi için bankacılık sektörünün çok ihtiyatlı olması gerekiyor.

Avrupalı bankaların küçülme stratejileri Türkiye’deki operasyonlarında da işten çıkarmalara neden olabilir mi? İstihdam açısından Türk bankacılık sektörüne yönelik endişeler var mı?
Şöyle ki, Türkiye’deki bankacılık sektörünün yatırım ölçeği zaten çok büyük değil. Dolayısıyla bankacılık sektörü farklı bir kulvarda yönetiliyor. Yunan bankaları çok zor zamanlar geçirirken Türkiye’deki bankalara bir şey olmadı. Aynı şekilde Hollanda, Belçika hatta Avrupa’daki bankalar çok ciddi sıkıntıdayken bizde bir şey olmadı. Dolayısıyla çok önemli bir gelişme olmazsa, Türkiye’de bankalarda işten çıkarmaların olacağını düşünmüyorum.
Rating kuruluşları güven yitirdi
İrlanda, Macaristan, Romanya gibi ülkeler kriz ortamına rağmen Türkiye’den daha yüksek kredi notuna sahip. Son olarak Fitch, Türkiye'nin kredi notu görünümünü pozitiften durağana düşürdü. Bunu nasıl yorumlamak gerekir?
Açıkçası son gelişmelerden sonra artık sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın kredi derecelendirme şirketlerine olan güvenlerini yitirdiklerini düşünüyorum. Hatta Amerika, derecelendirme şirketi için soruşturma dahi açtı. Artık derecelendirme şirketlerinin değerlendirme kriterlerine çok fazla güvenilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen, yüksek faizden gelir elde eden yatırımcılar var. Biraz da onların etkisi ile bu tür olumsuzluklar yaratılıyor. Ben şu anki kredi görünümünün Türkiye’nin hak ettiği not düzeyinde olduğunu düşünmüyorum.
Bankaların fiyatlarını, hizmetlerini karşılaştırın
Rekabet Kurumu geçtiğimiz günlerde 12 bankaya rekabeti ihlal ettikleri gerekçesiyle soruşturma açtı. Bu soruşturmanın nasıl sonuçlanmasını bekliyorsunuz?
Açıkçası ben bunun söz konusu olabileceğini düşünmüyorum. Çünkü bankalar kendi aralarında çok ciddi bir rekabet içerisinde. Hele de 12 tane banka içerisinde hem kamu hem de özel bankalar varken... Ben bu durumun birbirlerini takip etme stratejilerinin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
Bu süreç vatandaşa nasıl yansır?
Vatandaş açısından ben bunun olumlu olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de çalışabilecekleri çok sayıda banka var. Vatandaş bugün hangi bankadan hizmet alırsa alsın, fiyatlandırma ve hizmetler konusunda farklı bankalarla karşılaştırsın. Artık bankaların web sitelerinde fiyatlandırma zorunluluğu var. Kendisine en ucuz maliyetle, en iyi hizmeti sağlayacak banka ile çalışsın. Artık seçimi bankalar değil, vatandaş yapsın.
Bankaların gözü 10 milyon emeklide
Son dönemde birçok özel banka emeklilere yönelik hizmetler, fırsatlar sunmaya başladı. Bunların emekliler için ne gibi bir getirisi olabilir?
Biliyorsunuz, bankacılıkta karlılık artık giderek zorlaşıyor. Özellikle özel bankalar, daha önce faaliyet göstermedikleri alanlarda da müşterilerle çalışmak istiyorlar. Emekli dediğinizde, belirli bir sabit geliri olan, çok ciddi bir harcama büyüklüğü olmasa da belirli ihtiyaçları olan insanlardan bahsediyoruz. Özel bankalarda bu tür alanlara giriyorlar artık. Ben bunu çok normal karşılıyorum. Bu emekliler açısından ya da farklı müşteri portföyü açısından bir avantaja dönüşecektir. Artık emekliler de kendilerine en iyi hizmeti, en iyi kredi imkanını sağlayacak bankayı seçecekler.
METİN ALGÜL / İSTANBUL


Wall Street İşgal Et!!

İKTİSADİ SÖYLEŞİ
Wall Street isyanını Milat gazetesine yorumlayan Prof. Dr. Özgür Demirtaş İsyanın suçlularını;

"SAVAŞ SANAYİİNE HARCANAN TRİLYONLAR VE YÜKSEK REFAHA ALIŞMIŞ KİTLELER"olarak yorumladı...

Ekonomik kriz, işsizliĞİ protesto etmek isteyen binlerce Amerikalı gencin başlattığı 17 Elül de “ Occupy Wall Street” ( Wall Street’i işgal et ) eylemi devam ediyor. Polisin sert müdehalesine maruz kalan Zucotti park eylemcilerin den birçoğu yaralanırken, çok sayıda da gösterici göz altına alındı.


Wall street de başlayan isyan Amerika’nın diğer eyaletlerine de yayılmış durumda. New York başta olmak üzere Los Angeles, Las Vegas, Wahington D.C, Portland, Seattle, Dallas, Philadephia ve St. Louis de binlerce gösterici sosyal eşitsizliği protesto etmek için meydanlara akıyor

Arap baharından feyzaldığı söylenen ve 2 ayını dolduran “Wall Street’i işgal et” eylemlerini Özgür Demirtaş ile konuştuk. Aylar önce yaptığı konuşmalarında Yunanistan ve İtalya’daki krizin yaşanacağını belirten New York üniversitesi öğretim görevlisi, ekonomist Prof. Dr. Özgür Demirtaş’a göre dünya’nın içinde bulunduğu krizi aşabilmek azim ve sabır gerektiriyor. Demirtaş, “Omurulik zedelenmesinden yatağa bağlı bir hastanın tedavisi nasıl yılları gerektiriyorsa, nasıl azim, inanç gerektiriyorsa, nasıl kaplumbağa adımları gibi sabır gerektiriyorsa, dünyanın içinde bulunduğu krize de çözüm aynı şekilde azim ve sabır gerektiriyor” diyor.


Wall-Street isyanları Arap baharına benzetiliyor. 30 yaş altındaki bu gençlerin isteği gerçekten de kapitalist sistemin tamamıyla lağvedilmesi mi? Yoksa kapitalizmin eksik ve hatalı yanlarının düzeltilerek ıslah edilmesi talebi mi?

Her ikisi de denebilir. Bu hareketin tek bir vücudda can bulduğunu düşünmek yanlış. Protesto edenlerin bir kısmı devrim niteliğinde değişim isterlerken, bir kısmı da yanlış olduklarını düşündükleri noktaların değişmesini istiyor. Ama bu tip hareketleri hararetli hale getirmek için (ki bu sayede daha fazla insan çekiliyor) tüm sistemin değişmesi seklinde istekler olduğu yönünde beyanlar veriliyor.

EKONOMİYİ DOPİNGLİ ATA ÇEVİRDİLER

Ortadoğu ve Kuzey Afrika da, Amerika'da, Avrupa'da isyanlar var. Hepsi birbirinden farklı ama aynı dönemlerde patlak verdiler. Wall-Street isyanlarının 82 ülkeye sıçradığı ve 1500 eylem yapıldığı söyleniyor... Sizce tüm dünyada ekonomik sisteme verilen bu mesajın içeriği nedir?

Mesaj çok açık, ekonomiden az pay alanlar, 2008 krizinde bağlı olarak daha da büyük zorluk içerisine girdiler. Bu sıkıntılarından da büyük banka yöneticilerini sorumlu tutuyorlar. Kısmen hakli olsalar da büyük resmin kaçırıldığı yerler var. Son kriz ‘sadece’ büyük bonusların veya maaşların yarattığı bir problem değildi. Son Kriz de savaşlara Trilyonlarca dolar harcayan devletlerin sucu yok mu? Son Kriz de 11 Eylül sonrası faizleri neredeyse sıfır noktasına çekip ekonomiyi dopingli bir ata çeviren Amerikan merkez bankasının sucu yok mu, sonrada doping bittiği zaman o atın yere yığılıp kalmasında hiç suçları yok mu? Son Kriz de savaşları finanse edebilmek için, karşılıksız harcamayı finanse edebilmek için, halkın bitmesini istemediği refahı devam ettirmek için bütçe açıklarını rekor düzeylere taşıyan hükümetlerin sucu yok mu? Peki bir uyuşturucuya bağımlı olmak gibi, büyüyen ekonomiye, süregelen refah düzeyine, bol ve ucuz paraya bağımlı olan haklin yani bizlerin sucu yok mu? Tüm bu sorulara yanıtım evet var! Dolayısı ile sadece şirket yöneticilerine suç atmak bir mafya liderinin ölümünden, seçtiği hayat bicimi yerine, tutukluk yapan silahını sorumlu tutmak gibidir. Yani kısır bir bakış açısıdır, büyük resmi kaçırmaktır. Bu konuda okuyuculara George Soros’un 2008 yılında PBS kanalına verdiği TV röportajını dinlemelerini öneririm.

ÇÖZÜM SABIRDA

Ortadoğu ve Kuzey Afrika da, Avrupa ve ABD birbirinden çok farklı sosyo-ekonomik dinamiklere sahip olmalarına rağmen bu isyanların temel hedefi işsizlik ve gelir dağılımındaki açığın daralması olarak görülüyor. Siz bu isyanların çözümünü nerede görüyorsunuz? Size göre farklı bölgelerde, aynı taleple isyan eden insanlar için global bir çözüm sağlanabilir mi?

Bu isyanların çözümü devletlerin bütçe açıklarını kapatmasıdır, daha fazla araştırma geliştirme yapmaları ve bunu genel halkın refahını arttıracak buluşlara çevirmelidir. Herkesin kendi çıkarını düşündüğü dünyada bunun ekonomiyi uçuruma sürükleyecek şekli almaması için devletlerin regülasyon yapmasıdır. Bunların tümü uzun vadeli çözümlerdir. Omurulik zedelenmesinden yatağa bağlı bir hastanın tedavisi nasıl yılları gerektiriyorsa, nasıl azim, nasıl inanç gerektiriyorsa, nasıl kaplumbağa adımları gibi sabır gerektiriyorsa, dünyanın içinde bulunduğu krize de çözüm aynı şekilde azim ve sabır gerektiriyor.

 Kriz asıl Avrupa ülkelerini vuruyorken, neden Wall Street isyanı patlak verdi de, Avrupa borsalarında böyle bir isyan çıkmadı? Neden Wall Street bu kadar öne çıktı?

Ana sebep her ne kadar Avrupa devletlerinde refah düzeyi yüksek olsa da, Amerika Birleşik Devletlerindeki maaş seviyelerinin astronomik olması. Yani Avrupa ile karşılaştırılamayacak kadar yüksek olması. Bugün 2003-2006 yıllarına baktığınızda, iyi bir üniversiteden mezun bir gencin, Wall Street deki bankalardan birine “trader” olup, alıp sattığı şeyin nasıl fiyatlandığını bilmediği halde, bonuslar ile beraber yılda bir kaç milyon dolar kazanabilmesi. Ayni şekilde yönetim kurullarında kendilerini son derece teknik donanıma sahip olarak tanıtan kişilerin 100 dolarlık bonoların altına evet bu fiyat doğrudur diye imza atıp, sonra bu bonoların 2 dolara inmesi. Ama bunun kesinlikle Krizin nedeni olarak sunulmaması gerekli. İslerini son derece iyi ve layığı ile yapan, başkalarında olmayan donanımlara sahip insanlar ile de dolu finans endüstrisi. Krizin nedenlerini bir önceki soruya verdiğim cevap gibi doğru algılamak gerekli.

TÜRKİYE’DE DURUM İYİ

Türkiye'de de işsizlik hala önemli bir sorun. Tabanda belirli ekonomik sıkıntılar yaşanıyor. Ancak Avrupa ve ABD'deki bu isyanlar Türkiye'ye sirayet etmedi. Burada yapısal farklılıklar nelerdir? Bu anlamda da Türkiye ekonomisini nasıl değerlendirmek gerekir?

Yapısal farklılıklardan çok mali rakamlar göze çarpmakta. Avrupa ekonomilerinde korkunç büyük bütçe açıkları var, Türkiye’de yok. Avrupa ekonomilerinde çok büyük Devlet borçları var, bu borçların milli gelirlere oranının rekorlar kırdığı gerçeği var, Türkiye de bu da yok. Yine Avrupa ülkelerinde çok büyük hane halkı borcu var, Türkiye ise bir İtalya’nın neredeyse sekizde biri hane halkı borcuna sahip. Birde kültürel farklardan bahsedebiliriz, Türkiye’deki insanların birbirine daha fazla sarılmış olmasından bahsedebiliriz. Özellikle Anadolu da sokakta aç yatan bir vatandaşı illaki birinin besleyeceği gerçeğinden bahsedebiliriz.

SOSYAL MEDYA HERKESE SÖZ HAKKI VERİYOR

Son olarak, baktığımızda gerek Arap dünyasındaki ayaklanmalar, gerek ABD'deki isyanların ortak noktası sosyal medya. İnsanlar sosyal medya üzerinden bir araya geliyor. Gerçekten de sosyal medya bahsedildiği kadar etkin mi? ülkelerin ekonomik ya da politik karar süreçlerinde artık sosyal medya halkın muhalefet unsuru olarak ortaya çıkıyor diyebilir miyiz?

Son derece etkin ve etkinliğini arttırmaya devam edecek. Sosyal medya artik istediği zaman diktatörleri deviren isyanları başlatabiliyor, devletlerin gizli sırlarını kişilerin gizli sırlarını ortaya istediği gibi çıkarabiliyor. İnsanları düşünmeye sevk ediyor. Apolitik insanlara bile rejimler hakkında söz söyleme hakkini ve platformunu sunuyor. Zararlarının yanında büyük yararları var. “V for Vendetta” filmini çok seven, sadece 5 Kasımlarda değil her daim halka geleceğinize daha fazla katilin, daha fazla düşünün, daha fazla üretin diyen biri olarak; Sosyal medyanın gençler daha doğrusu kendini genç hisseden herkes tarafından bu şekilde kullanılmasına seviniyorum

AMERİKA
Gayri Safi Milli Hasıla: 10.8 trilyon
Dış Borç: 10.9 trilyon
Kişi Başına Düşen Dış Borç : 35,156
Dış Borcun GSMH oranı: % 101
Kamu Borcunun GSMH oranı : % 100
Risk Statüsü: Düşük
Amerika’nın deniz aşırı borcu her ne kadar yıllık milli gelire denk düşse de risksiz bir gözüküyor. Yine de Amerika’nın kredi notu düşürüldü. Her ne kadar özellikle Çin ve Japonya’nın öncülüğünü yaptığı Asya ülkeleri ABD’ye en çok borçlanan ülkeler olsa da Avrupa, ABD’ye borçlanan 2. Büyük bölge. Bu demek oluyor ki Euro bölgesinde ne olursa olsun ABD bankacılık sisteminde bunun derin yansımaları olacak. Avrupa ülkeleri içinde İngiltere, İsviçre ve Fransa yüzlerce milyar dolar seviyesinde Amerika’ya en çok borçlanan ülkeler.

METİN ALGÜL
İstanbul